Yol'a Çağrı
- Arda Koçaş (Kamalanath)
- 22 Nis 2016
- 4 dakikada okunur
Birlikte yapılacak olan bir yolculuğun, ilk paylaşımı olma özelliği taşıyor olan bu yazıda, neyi satırlara dökeceğim konusunda uzun bir süre tıkanıklık yaşadım. Yazı dizilerinde hangi konu başlıklarının açılacağı, nelerin derinlemesine inceleneceği gibi birçok detay ilk baştan beri belirgin olmasına rağmen, şu ilk yazı olma özelliği beni ele geçirmişe benziyordu.
Kim bu adam? Neden bir anda yazılar yazmaya başlıyor? İnsanlara ulaşmak istemesindeki amacı ne? gibi, zihinlerde tezahür edebilecek olan birçok önemli soruyu cevaplama isteği, ve bunları ilk yazıda nasıl ifade edeceğim konusu beni oldukça zorluyordu.
Ta ki, insanlık tarihinin en kadim ve kutsal eserlerinden, Bhagavad Gita'daki şu dizelere tekrar denk gelene kadar. mac-cittā mad-gata-prāṇā
bodhayantaḥ parasparam
kathayantaś ca māḿ nityaḿ
tuṣyanti ca ramanti ca '' Onlar ki; bilinçleri tamamen Ben'imle dolu olan, yaşamlarını tümüyle Bana adamış olan, birbirlerini aydınlatan ve karşılıklı Ben'im hakkımda konuşan, onlar hep refah ve neşe içindedirler. '' Bu dizelerin açılımına girmeden önce, yazmaya başlama kararım ve insanlara ulaşma isteğimin arkasındaki hikayeyi kısaca paylaşmak istiyorum.
Bir süredir kendi ruhsal yolculuğumda olan biriyim. Farkında olsun yada olmasın hayatını devam ettiren her canlı gibi. Yoksa tek bir varlık yok ki, varoluş halindeki motivasyonu ne olursa olsun ruhsal yolculuğun dışında olsun. Fakat bu yolculuğu farkında olarak yapmak, ve kendini 'tamamen' bu yola adamak, dinleyen kulakların anlayabileceği, konuşan dudakların ise ifade edebileceği birşey değildir. Ve hiçbir zamanda olmadı.
Hiçkimseye bunun ne olduğunu anlatamaz, nasıl bir yol olduğunu tümüyle ifade edemezsiniz. Bu yolculuk sadece sizin ve O'nun arasındadır. Ve herkesin O'nun ile ilişkisi kendine özeldir. Kozmik bir imza gibi.
Bu yola çağrı önce Ruhtan gelir. Sizin ebedi varoluşunuzdan.
Ardından bu çağrıyı kalp hisseder. Adlandıramadığınız bir çekilme, bir çekim hissidir. Bu hissi tam olarak betimleyemezsiniz. Bu kadar derinden gelip, nasıl bu kadar kuvvetli olduğunu anlamak istersiniz. Bunun Varoluştaki en büyük özlem olduğunu bilemezsiniz daha o zamanlar. Hissetmemişsinizdir bugüne kadar hiç benzerini. Bu yüzden anlama çabası içinde analiz etmeye çalışırsınız. Bunun sonucunda, son katman olan zihne düşer tüm hissettikleriniz. Anlamlandırmaya, taşları yerine oturtmaya çabalarsınız. Ve eğer bu alanda, kararlı bir şekilde kalabilirseniz.... İşte o zaman, Evrende var olan en büyük özlem, ifade bulmuş olur sizin varlığınız ile. Bu Varoluşta yankılanan bir özlemdir. Bu çağrının duyulmadığı tek bir nokta yoktur Evrende. Demiş olursunuz ki; ''Sen'i istiyorum. Bana gerçeği göster ! ''
İşte bu niyet, tüm taşları yerinden oynatır Varoluştaki.
Ama kimseye gösteremezsiniz bunu. Paylaşabilirsiniz diğer yoldaşlar ile. Işık tutabilir veya destek olabilirsiniz başkalarına. Bu yolda sizden önce yürümüş, coğrafyayı görmüş olanlardan el alabilirsiniz. Fakat sadece sizin yolunuzdur bu. Ve kimse yürüyemez onu sizin için.
İşte bu yolda birçok deneyimin içerisinden geçtim. Kimi zaman hayal edemeyeceğim gerçekliklere , bilinç hallerine tanıklık ederken, kimi zaman varlığını asla öngöremediğim karanlıkların içerisinde buldum kendimi. Yol, tek hakikatı farklı birçok veçhe ile karşıma çıkardı.
Ve niyetim yoğunlaşıp, adımlarım yere daha sert basıp, sesim daha gür çıktıkça, sürecin hızlanmaya başladığını gördüm. Anladım ki, ben bir adım atınca, O bana beş adım geliyor. Ve korku ile kapanmazsanız eğer, Sonsuzluğun Dansı içerisinde buluyorsunuz kendinizi.
Bununla beraber çeşitli içsel arınma süreçleri başladı, beni Aşk'ın Dansı içerisinde tutabilmek için. Dünyanın farklı coğrafyalarında buldum kendimi hiç öngöremediğim şekillerde. Ve bu yol derinleşip, ben nehrin akışına kendimi bıraktıkça, tüm bu deneyimleri ve farkındalıkları paylaşmam ile ilgili çeşitli rehberlikler almaya başladım. Bunlar kendi ruhsal rehberlerimle başlayıp, ardından öğretmenlerim, yakın dostlarım , ailem ve ardından gündelik olağan karşılaşmalarımdaki insanlara kadar genişlemiş oldu.
Fakat bana iletilen mesajı görüyor olmama rağmen, hala duygusal olarak hissedemiyordum. Bu sebepten de gerekli motivasyonu bulamamıştım. Geriye dönüp baktığımda 2 sene gibi bir sürenin geçmiş olduğunu farkediyor ve hala paylaşmaya başlamak konusunda herhangi bir adım atmamış olduğumu görüyordum.
Geçen senenin Mayıs ayında Satgurum ile tanışıp, hemen ardından çıktığım uzun bir yurtdışı seyahati sonrasında, bu konuda bana iletilen mesajlar her taraftan birkez daha çok yoğun bir şekilde gelmeye başladı. Fakat bu sefer sanki tokat atıyor gibiydi. Öyle bir yoğunluktaydı ki, resmen ilahi bir güç bana kızıyormuş gibi hissetmeye başlamıştım. Artık bu iletilen mesajı topraklamaya ve bu sürece girmeye kesin kararlıydım. Kendimi kıyısında hissediyordum. Fakat içinde olduğum yoğun dönem sebebiyle hem odaklanamıyor, hem de gereklilik kipinin ötesine geçip, bunu gerçek anlamda hissedemiyordum. Ta ki yukarıda paylaştığım sözlere denk gelene kadar. ( Shreemad Bhagavad Gita'nın içeriği ile ilgili ileride detaylı bilgiler verip, çeşitli paylaşımlarda bulunacağım. Fakat bu yazıda bu konuya girmem, yazıyı amacının dışına çıkaracağı için bu detaylara şu an için girmiyorum. )
'' Onlar ki; bilinçleri tamamen Ben'imle dolu olan, yaşamlarını tümüyle Bana adamış olan, birbirlerini aydınlatan ve karşılıklı Ben'im hakkımda konuşan, onlar hep refah ve neşe içindedirler. ''
Peki tam olarak neden bahsediyor bu dizeler? Kimdir bilinçleri tamamen Tanrı ile dolu olanlar? Ve kimdir hayatlarını tümüyle ona verenler?
Tanrıya adanmış olanlardır. Tanrıya adanmış olanların birçok niteliği vardır.
Adanmış olan kişi, varoluşsal ahlak ve etik değerleri takip ederek, çeşitli ruhsal pratiklerin eşliğinde, ruhsal varlığının özünde olan yüksek nitelikleri, benliğine kazandırmak için çalışır.
Bunun içeriği çok derindir ve günümüze kadar sayısız kutsal metnin konusunu oluşturmuştur. Bizim ele aldığımız dizelerde bu niteliklerden özellikle paylaşımcılığın önemi vurgulanmaktadır.
Öncelikle bahsetmek gerekir ki, paylaşımcılılık diğer tüm yüksek niteliklerin içine nüfus etmiştir. Çünkü bu nitelikler, eğer ki içlerinde paylaşımcılığı barındırmassa, kendi yüksek niteliklerini yansıtamazlar. Bu sebepten paylaşımcılık kapsayıcı ve bütünleyici bir yapıya sahiptir. Yani paylaşmak ana unsurdur.
Ego kimliğinin merkezindeki 'Ben' kavramı ve bu yanılsamadan doğan 'Benim' anlayışının olduğu yerde, gerçek bir paylaşımcılıktan söz edemeyiz. Bu hiçbir geri dönüş beklemeden, verirken almayı ümit etmeden, kayıt tutmadan paylaşmayı gerektirir. Paylaşımın karşılığında adanmış kişi; herhangi bir sıfat, sonucunda bir ödül veya onurlandırılmayı beklemez. Çünkü Adanmış kişi, tüm eylemlerini Tanrısal Bilinç ile gerçekleştirmeye niyetlidir ve tüm eylemlerini O'na adayarak yapar. Ancak bu anlayış içerisinde yapılan paylaşım ilahi ışığı taşıyabilir.
Zihinsel seviyede birçok kavram hakkında atıp tutabilir, ortaya sahip olduğumuz birçok düşünce ve fikri savurabilir, hatta birçok niteliğe sahip olduğumuzu iddia edebiliriz. Peki gerçekten ne hakkında konuştuğumuzu biliyor muyuz? Gözümüzü kapatıp, kaçımız bu kavramların, niteliklerin gerçek anlamlarını hissedebiliyoruz? Dürüstçe bakabiliyor muyuz kendi içimize? Yoksa göreceklerimizden korktuğumuz için, gerekçeler ve varsayımlar üzerinden sanrılarımızı mı satın alıyoruz?
Herşeyin ötesinde Adanmış insan, kendi içine dürüstçe bakabilen , kendi üzerinde derin düşünceye dalabilen insandır. Ve bu da geliştirilmesi gereken bir özelliktir. Bu içe bakış pratik edildikçe, varlık dokusunun daha derin katmanları açar kendini bilinçli bakan gözlere. İşte bu gözlem halinde kişi algılayabilir, nasıl bir varoluş hali içinde olduğunu. İşte bu kutsal dizeler, beni uzun süredir ertelediğim bu paylaşım yolculuğuna çıkardı. Gerçek olanı, unutan ruhlara hatırlatmak, yaşayan ruhlar ile paylaşmak için.
Bu sayfalar O'nu anlatır. Bütün'ün tekamül yolculuğunu anlatır.. Ayrıymış gibi gözüken herşeyin bir algı illüzyonu olduğunu; Öz'de ne senin, ne benim, ne de gökyüzündeki yıldızların olduğunu, hepsinin sadece O olduğunu anlatır. Sonsuzluğun Dansı'nın deneyimini anlatır. O'nun kimilerince yoksayıldığı, kimilerince varsayıldığı, kimilerince bilinçsizce tapıldığı, ama pek azının O'nu gerçekten görüp yaşadığı, adına İnsan Deneyimi adı verilen bu Gerçeklikte biz; Tekamül Yolundan, Yolcu'dan, O'ndan bahsedeceğiz...
Yorumlar