Türkiye - Son Perde / Ouroboros
- Arda Koçaş (Kamalanath)
- 22 Tem 2016
- 9 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 7 Ara 2021
Önce Himalaya bölgesine yaptığım seyahat ve ardından Türkiye’de şehir dışında geçirdiğim zaman sebebiyle bir süredir sayfada herhangi bir yazı paylaşamadım. Tam yazmak için odaklanmaya başlamıştım ki, 15 Temmuz günü ülkemizin tarihindeki en önemli gecelerden birini yaşadık. Himalayalar’da yaşadığım deneyimlerin belirli açılardan aktarımını yapmayı planlarken maalesef bir süre daha bekleme kararı aldım. Dün görüştüğüm bazı arkadaşlarımın benden, tüm bu olaylar ile ilgili bir yazı bekliyor olduklarını ifade etmeleri üzerine ilk verdiğim tepki, '' Ben kendimden böyle bir şey beklemedim'' oldu ve gülümseyerek konuyu orada kapattık. Ancak bir süre sonra onların dudaklarının bana rehberlik ediyor olduğunu fark edebildim. Evet bu olayların içine ne bir taraf olarak, ne de etki-tepki dinamiği içinde herhangi bir hüküm ve yargı ile girmeyi seçiyordum. Fakat başka bir taraftan, tüm bu olmakta olanlara farklı bir yerden bakabiliyorsam, o zaman neden bu bakış açısını insanlarla paylaşmıyordum? Böylece farklı bir perspektifi seçip bu olayla ilgili deneyimini değiştirmek isteyebilecek olan kişilere belki bu fırsatı yaratmış olur, gerçekle ve insanların ruhsal bütünlüğü ile ilgili ortaya bir şeyler koymuş olabilirdim. Burada yapmaya çalışacağım şey size gerçeğin farklı bir yüzünü göstermeye çalışmak olacak ve bunu yaparken kendi konularımızla da bağlantımızı koparmamış olacağız. Pek tercihim olmasada, zaman zaman dramanın içine de bazı dokunuşlar yapmam gerekebilir. Konuya başlamak için ''Türkiye- Son Perde, Ouroboros'' ifadesinin ne anlama geldiğini açıklamak yerinde olacaktır. Zaten bu açıklamanın bize kazandıracağı ivme de, tam olarak bizi yazının kalbine taşıyacak.
Öncelikle Ouroboros ne demektir? Ourosboros çok kadim bir semboldür. Kendi kuyruğunu yiyen ejderha veya yılan olarak resmedilir. Ouroboros; doğanın, evrenin, materyal tüm yaratımın ( Prakriti ) döngüsel doğasını ifade eder. Bir döngünün sonu ve yeni bir döngünün başlangıcıdır. Evrende her şey iç içe geçmiş çarklar şeklinde birbirine bağlı, kozmik bir döngü üzerine kuruludur. Prakriti'ye ait olan her şey bu döngünün dinamiklerine tabidir. Biyolojik yaşam, yıldız sistemleri, galaksiler hepsi bu kozmik döngünün parçasıdır. Prakriti'ye ait olan her şeyin onun döngüsel doğasına tabi olması gibi, onun içerisinde yer alan sistemlerin içinde yaratılmış olan her şey de gene onun doğasına tabidir. Medeniyetler, uluslar, sosyo-kültürel tüm yapılar, milletler, ekonomiler vs... Bunun sonu yoktur. Hermes Trismegistus'un ifade ettiği ''Aşağısı nasıl ise, Yukarısı da öyledir'' sözü; Mikrokozmos'daki yasaların aynı şekilde Makrokozmos'a uygulanabileceği, ikisi arasında bir fark olmadığı öğretisi burada bize tekrar ışık tutmaktadır. Prakriti içinde; yıldız sistemlerinde ve galaksilerde göreceğiniz döngüsel yapı, gezegenlerde, yörüngelerde, insan yaşamında , zihinsel faaliyetlerde kendi içine devrilen zaman kavramında, her yerde kendini gösterir. Bu sebepten insanın yarattığı ve içinde rol aldığı tüm sistem ve yapılarda da geçerlidir. Uluslar, devletler, sosyal yapılar, ideolojiler vs.. diye devam eder. Bir döngü biter ve yeni bir döngü başlar. Bu sistemden Prakriti içinde hiç birşey kurtulamaz. / Jiva'nın ( bedenlenmiş olan Ruh) bu döngünün dışına çıkmasının tek yolu Moksha'dır. (Kurtuluş, Özgürlük; Yaşam ve Ölüm döngüsünü kırmak ) /
İşte bu bahsettiğimiz döngüsel sistem, olduğu yerde tekrarlayan bir sistem değil, tam tersine durmaksızın gelişim gösteren bir sistemdir. Yani A'dan B'ye, C'den D'ye evrilir. Aynı olan şey döngünün varlığı, içerisinde gerçekleşmekte olan şey ise hep farklıdır. Her şey, her an değişim halindedir. İnsanlar bu değişim ve dönüşüm dinamiğinin genellikle farkına varamazlar. Onlara her şey sonsuza kadar var olacakmış gibi gelir ve bunun içerisinde hem çeşitli sahiplenmeler ve buna bağlı korkular geliştirirler, hem de çeşitli olay ve durumlara saplanıp kalarak zihinsel bozukluklar sergilerler. İnsanların bu döngüyü dolaylı yoldan farkettiği en kuvvetli alan zaman kavramıdır. Saatler günlere, günler aylara, aylar senelere evrilir ve bu döngüyü çok güzel bir şekilde resmeder. Yörüngelerin döngüsü bizde aylara ve senelere dönüşür. İnsanlar genelde döngülerin doğasını zaman kavramı ile özdeşleştirip ona atfeder. Bunun nedeni zaman kavramının günümüzde hayatın en önemli parçalarından biri haline gelmiş olması ve yaşlanma faktörünü de içinde barındırdığı için insan varlığında yüksek bir korku derecesine sahip olmasıdır. Aslında doğan, gelişen ve sona eren tüm döngülerin sebebi Ouroboros'tur. ( Aynı Ouroboros'un Tanrının iradesinin sonucu olması gibi ) . Bu prensibin derin idrakına varan kişiler hayat deneyimlerini değiştirmeye başlarlar. Peki ''Son Perde'' ile neyi ifade etmek istiyorum? Tabi ki bir döngünün sonunu ifade ediyorum. Bu nasıl bir döngüdür ve bu döngünün bizi taşıyacağı yer neresidir? Bunu anlamak için biraz konunun içine girmem gerekiyor. Fazla politika yapmadan...
Bir yerde yüksek oranda kontrol edilen bir ülke var ise, orada hiç bir şey gözüktüğü gibi değildir. Yani gerçeği öğrenmek için gazete küpürlerini okuyup, televizyondan haberleri takip ediyorsan, kendi görüşlerini oluşturmak için tartışma programlarındaki fikirlerin peşinden gidiyorsan bir yalanı yaşıyorsun demektir. Günümüzde dünya başkanlar, başbakanlar ya da meclisler tarafından yönetilmemektedir. Bugün dünyayı yöneten güç maalesef paradır. Parayı kimin yönettiğine bakarsak dünyayı kimlerin yönettiği de apaçık ortaya çıkacaktır. Bunu kabul etmek ya da etmemek, entelektüel tartışmalara girmek herhangi bir şeyi değiştirmeyecektir. Gerçek budur. Bunu kabul etmeyip, kendi zihin tünellerinde çeşitli fikirleriyle ve ideolojik görüşleriyle çeşitli akıl oyunları oynayanlar maalesef cehalet içindedirler. Benim işim şu an bunu ispat etmek değil, sadece varmak istediğim yere varmak için bunu ifade etmektir. Artık bu gerçekleri öğrenmek zor değil, biraz akıl kullanma ve araştırmaya bağlıdır. Bu iki araca sahip olan herkes bunları öğrenebilir. Eğer kendi sahip oldukları dünya görüşlerinin yıkılmasından ve bugüne kadar bilmedikleri ya da inanmadıkları bir şeyin gerçek olduğunu öğrenmekten korkmuyorlar ise. İnsanoğlu karanlık odalardan hep korkmuştur. Yapması gereken sadece kapıyı aralayıp, ışığı açmak olsa da, o kapıya dokunmamayı tercih edebilmektedir.
Dünyanın nasıl yönetildiği konusu aslında hiç de öyle kompleks değildir. Aksine çok basittir. Sistemin içerisine girip detaylarına göz atarsan çok kompleksmiş gibi durur fakat aslında tam aksidir. Nitekim kompleks bir sistem ile bir düzeni uzun süre sürdüremezsiniz. Genel olarak sistem basittir fakat bu basitliğin içinde kendi karmaşıklığını, kompleks yapısını oluşturur. Detaylara bakarsan anlaşılmaz, çok kafa karıştırıcı gibi gelir ama biraz dışına çıkarsan çok basit olduğu gözükür. Mikroskopla baktığında idrak edemediğin moleküler bir yapının sadece bir su damlası olduğunu, parmak izi okumalarında gördüğün karmaşıklığın sadece parmağın olduğunu fark edebileceğin gibi. O yüzden detayları ustalaşmak için kullan fakat asla büyük resmi kaybetme. Eğer detaylarda kaybolursan sonu gelmez labirentlerde gerçeği aramak zorunda kalırsın.
Bu ülke yüksek derecede kontrol edilen bir ülkedir ve uzunca bir süredir bir plan dahilinde ilerlemektedir. Çeşitli gelişmelerle, şişirme haberlerle insanların odağı sayısız kere farklı yerlere çekilip zihni bulandırılmış fakat izlenen yol hep aynı olmuştur.
Bu şuna benzer:
İlerlenen bir ana yol vardır fakat o yola bağlanıp o yoldan ayrılan sayısız ara yol vardır. İnsanları o ana yoldan sayısız kere çıkarırlar, birbirine bağlanan ara sokaklardan, bazen kestirme yaparak bazen yolu uzatarak ( An'daki algıya ve farkındalığa bağlı olarak) geçişler yaparlar ve siz ara sokaklardaki evlere, değişik tarihi yapılara, oynayan çocuklara, alışverişten dönen teyzelere bakar, kendi aleminizde uykuya geçersiniz. Fakat sonunda sizi hep o ana yola çıkarırlar ve o yolun gittiği istikamet bellidir. Çok önceden belirlenmiş ve şoföre talimat verilmiştir.
Aracın ne kadar iyi kontrol edildiği de, o ulusun eğitim ve refah düzeyine, ekonomik olarak bağımlılık yada özgürlük durumuna ve şoförün hizmet derecesi gibi çeşitli hususlara bağlıdır.
Bu kontrol edilme durumu için birçok uygun şartı içinde barındırma özelliği gösteren Türkiye ise hızla belirli bir istikamete doğru yol almaktadır. İşte bu yolda Son Perde'ye geçiş yapılmıştır. Bir başka deyişle ejderha kendi kuyruğunu yeme noktasına çok yaklaşmıştır.Bir döngünün sonuna gelinmiştir ve işte bu 'Son Perde'dir. Döngülerin sonu hep bir yıkım gerektirir. Yeni bir şeyin doğumu öncelikle bir ölüm gerektirir. Evet Türkiye birçok açıdan çok karanlık bir dönemden geçecektir ve bu öncekilere de pek benzemeyecektir. Bu birçok kişiye gerçek bir enkaz altında kalma gibi gözükebilir ve belli şeyler tabi ki enkaz altında kalacaktır. Fakat kişisel deneyimi oluşturan şey şartlar değil, şartlara verilen tepki ve farkındalık halidir. Yani ne kadar mutsuz olacağınız, ne kadar acı ve ızdırap yaşayacağınız tamamen size bağlıdır. Bunun bazı kişiler için kabul etmesi ve uygulanması zor olduğunu biliyorum fakat durum böyledir.
Peki neden şimdi? Bütün bu olanlar tesadüf mü? Neden şu anda? Tüm bunlar neden bizim yaşamlarımızda, bizim hayatlarımızda tezahür ediyor?
Gerçekten tüm bu karanlığın sadece bu ülkede mi olduğunu düşünüyorsunuz? Evet bu ülke bazı karanlıkları başka ülkelere göre daha çok deneyimliyor gibi gözükebilir. Bu yukarıda bahsettiğim 'bir ülkenin kontrol edilme derecesi' ile doğrudan alakalıdır. Aynı zamanda bir ülkenin geçmiş karması ile de alakalıdır. Bu topraklarda geçmişte yaşanan her şey bugün yaşananların bir parçasıdır. Fakat bunların şu an için çok bir önemi yoktur çünkü bunların hepsinin ötesinde bir şey yaşanmaktadır ve Türkiye sadece bunun bir parçasıdır. Tek fark bahsettiğim sebeplerden ötürü bunu belirli açılardan daha yoğun yaşamasıdır.
Kendimizi biraz milli duygularımızdan ve bencillik dolu hayat deneyimlerimizden geri çekip dünyada olup bitenlere bakabilir miyiz? Gerçekten her şeyin normal olduğunu mu düşünüyorsunuz? Şu son 5 yılda insanlık olarak dünyada içinden geçtiklerimize bir bakın. Terör saldırıları, ekonomik çalkantılar, göç krizleri, ayaklanmalar, bastırılmalar, milyonları bulan gösteriler... Hala göremiyor musunuz?
Peki ben sizi başka bir yere daha götüreyim. Geçen günlerde en çok işittiğim ifadelerden bazıları şunlardı: ''Gerçekten görüntüleri izlemeye dayanamıyorum'' , '' O kadar korku içindeydim ki her tarafta bombalar patlıyordu'', Tüm o seslerin arasında kendimi evime kapatıp sadece her şeyin bitmesini diledim'', '' Bana ve sevdiklerime bir şeyler olmasından çok korktum''
Şimdi burada bir bağlantı yapmak için tekrar 'Ouroboros' sembolüne dönmem gerekiyor. Bu sembol bir çok kişinin tarih algısını yerle bir edecek kadar eski ve kadim bir semboldür . Dünyanın birçok medeniyetinde vücut bulmuş ve değişik dönemlerde çeşitli dinsel ve mitolojik kayıtlarda yerini almıştır. Günümüze aktarıldığı kayıtlı en eski medeniyet ise Maya'lardır. Peki Mayalar ''bu dönem'' için ne diyorlardı biliyor musunuz?
''Evinize girin ve perdelerinizi kapayın, çünkü dışarısı çok karanlık olacak'' Bunları meşhur 21 Aralık 2012 tarihi için mi söylüyorlardı sanıyorsunuz. Hayır. Onu söyleyen Hollywood idi. Onu söyleyen bu bilgileri daha önce Mayalar'ın çoğu kayıtlarını yakıp, kalanlarını Vatikan'a, British Museum'a ve gizli başka yerlere götüren grupların mirasçıları söylüyordu. Onu kadim olanı anlayabilecek farkındalık düzeyinde olmayanlar, fakat kitlelere habercilik ve gazetecilik yapanlar söylüyordu. Maalesef hepsi de aynı grubun amacına hizmet etmiş oluyordu.
Mayalar Ouroboros'u ve kozmik döngüleri biliyorlardı. Tek dedikleri şey ''bir döngünün sonuna geliyoruz hazır olun'' idi. Tabi ki bu kadar büyük zaman döngülerini belirli tarihlerle işaretlemen gerekir. Bir referans noktası olmadan bir şeyin başını veya sonunu bilemezsin. 2012 sadece referans noktasıdır. Bir hatırlatıcıdır.
Dünyanın etrafında dönmesiyle gece ve gündüzü deneyimleriz. Bu bizim en çabuk farkına vardığımız döngüdür. Yeni doğan bir bebek bile algısı yeterli olsa doğduktan iki gün sonra bunun bir döngü olduğunu algılayabilir. Dünyanın güneşin etrafında dönmesiyle başka bir döngüyü tamamlarız. Böylece seneler ortaya çıkar ve farklı mevsimleri deneyimleriz. Bu daha büyük bir döngüdür ve ortalama 70-80 kere yaşandığında bir insanın ömrü sona erer. Aslında insan yaşamına göre göreceli olarak uzun bir döngü sayılabilir. İşte bu döngülerin dışında çok daha büyük başka döngüler vardır. İnsan ömründe gözlemlenmesi mümkün olmayan, modern bilimin ise bir kısmının farkında olduğu, ama etkilerini gözlemlemek için çok genç kaldığı çeşitli döngüsel sistemler vardır. Mesela bilimin bugün varlığını bildiği, 'ekinoks presesyonu' adı verilen, dünyanın eliptik yapısından dolayı kendi etrafındaki dönüşünden kaynaklanan yalpalama ile, bir etki- tepki durumu yaşaması ve hareketin bir tam döngüsünün 25920 sene tutmasını bildiği gibi. Peki burada kimilerine göre orta yaşlı bir adam, kimilerine göre ise ergen bir çocuk yaşında olan modern bilimin, bu kadar büyük döngülerin etkileri hakkında neyi bilebileceğini düşünüyorsunuz. Daha kendi atmosferik hava şartlarını bile kestirebilmesi bu kadar yakın bir zamanken, varlığının mikroskobik bir kısmını deneyimleyebildiği, belirli bir kısmını ise ancak teleskoplarla izleyebildiği kozmostaki şartları nasıl bilebilmesini bekliyorsunuz. İnsanlık ise çok eskidir. Hem de bugün insan nüfusunun çoğunun bilmediği bir şekilde, çok büyük bir mükemmelliğin mirasçısıdır. İşte kadim olanı o yüzden bilmek, tanımak, anlamak ve saygı duymak gerekir. Geçmişini bilmeyen geleceğinide bilemez. Ayırt etme ve muhakeme yeteneğine sahip olmamız gerekir. İşte o zaman bazı gerçekler kendini aç olan gözlere gösterecektir.
Şimdi şu yazı içerisinde ne yaşadığımıza bir bakalım. Önce kişisel bir bilgi aktarımı yaptım ve neden yazı yazamamış olduğumu ve bu yazının nasıl meydana gelmeye başladığını size aktardım. Siz benim kişisel bazı düşünsel süreçlerime tanıklık etmiş oldunuz. Ardından 'Ouroboros' kavramı ile ilgili konuşmaya başladım ve algınız Kozmos'a , yaşamın döngüsel doğasına ve bunun yaşamlarımızda nasıl kendisini gösterdiğine bakmaya ve odaklanmaya başladı.Bilinciniz bu kavram ile ve onun enerjisini taşıyan bilgilerle doldu. Ardından 'Son Perde' kısmına geçtim bu sefer bilinciniz ülkenizde yaşanan olaylara, karanlığa, paylaştığım ve işaret ettiğim başka karanlık süreçlere, ilişkilere ve ülkenin bazı iç dinamiklerine döndü. Artık yazının başındaki enerjiye sahip değildiniz. Belki içiniz sıkıldı belki kapatmak istedi ya da sadece gerçek olmamasını diledi. Bunun ardından tekrar Ouroboros'a bağlanıp içinde olduğumuz bazı döngüleri ifade ettim ve bu sefer odağımızı bu ülkeden çıkarıp önce dünyaya, ardından kozmosa yönlendirdik ve artık bambaşka bir enerji alanındaydınız çünkü bilinciniz bambaşka bilgilerle ve bazı algı halleri ile dolmaya başladı. Artık ülkenizin içindeki dramada değildiniz.
İşte bu yazıyı okurken bile içinden geçtiğiniz farklı titreşim halleri bu zor zamanlardan nasıl geçeceğiniz ile ilgili de çok büyük bir ipucu veriyor.
Hikayenin içinde kaybolmayın. Bu dünya planı kozmik bir tiyatro, aynı tüm evrenin olduğu gibi. Ve siz adına Türkiye ismini verdiğiniz bir bölgede kendinizi sanrısında olduğunuz sayısız kimlik içinde duygudan duyguya, dramadan dramaya geçiriyorsunuz. Önce kim olduğumuzu idrak etmemiz gerekir. Vedanta'da buna 'Viveka' denir. Gerçek ile gerçek olmayanı, sonsuz olan ile sonlu olanı, öz olan ile öz olmayanı ayırt etme yetisidir. Bu beceriye sahip olan kişiye ise 'Viveki' denir. Bu ayrıma sahip olmayan kişi 'Deha-Adhyasa' durumuna geçer. Bu da beden ile özdeşleşme halidir. Bu hal tüm cehaletin, körlüğün ve ızdırabın başlıca sebebidir ve ardından sayısız kimlikleşmeyi beraberinde getirir. Kendimizi eşimiz ile, ailemiz ile, ülkemiz ile, partimiz ile sosyal sınıfımız ve ideolojilerimiz ile, herşey ile özdeşleştirmeye başlarız. Bu tamamen hayali bir zihin kimlikleşmesidir. Gerçek değil, tamamen illüzyondur. İşte gerçek ile gerçek olmayanın ayrımını yapamayan kişi kimlikleşmeleri sebebiyle bu tip süreçlerde ciddi zorluklardan geçecektir. Dileğim herkesin bir 'Viveki' olmasıdır. Büyük planı unutmaması ve bu zor zamanlardan kendi merkezinde kalarak geçebilmesidir. Bunlar ülkemiz için birşey yapmamayı gerektirmez. Aksine bu ülkedeki Dharma'mız ne ise onu yapmamızı gerektirir. İşte bu yüzden bir 'Viveki' olmak çok önemlidir.
Yorumlar