top of page

Corona'nın Lensinden - İnsanlık

  • Arda Koçaş (Kamalanathananda)
  • 22 Mar 2020
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 12 May 2023

İnsanlık... ne kadar eski bir kavram;

Kimilerine göre onbinlerce, kimilerine göre yüzbinlerce yıllık.

İnsanlık... ne kadar büyük bir kavram;

Dünyaya hükmeden, yaşamı kontrol eden üstün tür.

İnsanlık... ne kadar dolgun bir kavram;

Gelişmişliğinin aşkınlığı ile, tahayyüle sığmaz ufuklara yol alan...

Ne kadar da ince bir ipte yürüyormuş meğer, üzerine ibadet gerçekleştirilen üstün insan deneyimi.

Nasıl da sallanır hale gelmiştir, tarihiyle kıyaslanmayacak kadar kısa bir zaman içerisinde.

Baktığımız zaman geçmişe veya günümüze, sayısı pek azdır; bir durumun, bir olayın, tüm insanlık için bir anlam ifade ediyor olması. Neden diye hiç sorar mıyız; hep acılar, kederler ve buhranlar bağlar insanlığı birbirine? Hatırlamak için gerçek olanı; hep yitirmek, kaybetmek mi gerekir, düşmek mi gerekir insan olmaktan?

Bugünlerde dünyayı saran bir tehdit olarak gündemi meşgul etmekle kalmayıp, tamamen ele geçirmiş olan COVID-19 / Corona Virüs, öncelikle bize kim olduğumuzu hatırlatıyor. Tüm ayrışmışlığımızın ötesinde, aslen bir ve tek olduğumuzu anlatıyor bize. Bizi derinden bakmaya zorluyor, kendi genomlarının ötesindekini görmeye zorluyor hepimizi. Eğer Corona’yı; proteinlerinden, genomlarından, patojen kimliğinden bağımsız göremez isek, bu insan faaliyetli dünya yaşamında, bizi daha birçokları bekliyor. İnsanlık tarih boyunca, ne zaman ve kaç kere; kollektif olarak aynı konuya, aynı acıya, aynı mutluluğa odaklanmıştır?

Birbirini başkalaştırıp, kendi türünü diğerlerinden ayrıştırmış olan insanlık, kaç kere tek bir varlık olduğunun bilincine varma potansiyeline sahip olmuştur? Evet bize kim olduğumuzu hatırlatıyor Corona; görmemiz, algılamamız gerekiyor.

Sınırların ve bayrakların bir öneminin kalmadığı, komşumuz ile aramızdaki farklılıkların yıkıma uğradığı, alt sokaktaki ile üst sokaktakinin kaygı yoldaşı olduğu, zenginle fakirin aynı paydada buluştuğu bir insanlık deneyimini hatırlatıyor bizlere. Kendi için yaşayan, kendi varlığı dışında herhangi bir şeyi önemsemeyen insan varlığına, bir başka gerçeği hatırlatıyor Corona. İnsanlığın DNA’sını açığa vuruyor Corona. Fırsat bu fırsat, dönüp bakmak gerek, gerçekten kim olduğumuza. Katman katman üzerimizi kaplayan kabukların altında, neyi saklıyoruz asırlardır, binlerce yıldır. Bir sen var, senden öte bir ailen var diyor Corona. Ondan öte bir komşun var, ondan da öte bir toplum, bir tür var diyor Corona. Türünden öte ise, bir doğa ve onun canlıları var diyor Corona. Senin gibi yaşamak, büyümek isteyen, öğrenmek, gelişmek isteyen, beslenmek ve beslemek isteyen, sevmek ve sevilmek isteyen. Gör artık, aç gözlerini kapalı tuttuğun yeter diyor. Fakat eğer ki beni yalnızca bir virüs olarak görürsen, benim gibilerden daha çok var diyor Corona. Aslolanı kaçırırsın diyor; bize, hepimize.

Görünmez düşman olarak nitelendirilen bir virüs; çok önemli, çok kritik, geleceği değiştirebilecek bir farkındalığın kapısını aralamaktadır.

Eğer günlük haber akışlarını takip eden biriyseniz, dünyanın mevcut durumuna, insanlığın dönemsel deneyimine kulak kabartmayı seven biriyseniz, son iki ay içerisinde, tüm haber dinamiğinin değişmekte olduğunu gözlemlemişsinizdir.

Jeopolitik mücadeleler, ekonomik savaşlar, ırklar ve etnik yapılar üzerinden güdülen çeşitli motivasyonlar; her şey belirli bir ölçüde rafa kalkmış durumda.

Ortak bir mücadele, ortak bir bilinç, ortak bir amaç var önümüzde. Hepimizi benzer şekilde motive etmekte olan, aynı kulvarda hareket etmeye zorlayan bir durum ile karşı karşıyayız. Birbirine çelme takan, omuz atıp diskalifiye etmeye çalışan bir çaba içerisinden çıkıp, el ele bir şeyleri gerçekleştirme gayreti içerisindeyiz.

Birbirini düşman olarak nitelendiren ülkelerin, birbirlerine yardım ettiklerine tanık oluyoruz. Güç ve kontrol için birbirlerinden bilgi saklayan kuvvetlerin, paylaşımcılık içerisinde, tek bir amaç için beraber yol aldıklarını görüyoruz.

Fakat şöyle bir geriye dönüp bakarsak, çok da değil, 2 ay öncesine kadar bu virüs ve yol açtıkları, bizim için başka bir gezegenden haberler gibiydi. Çinli denen çekik gözlülerin diyarından, bazı ölüm haberleri geliyordu. Sokaklarda yığılıp kalan insanlar, bilim kurgu filmlerinden fırlamış doktorların olay mahalline müdaheleleri, gökyüzünden inen drone'lar ve daha birçokları. Bizim için, yaklaşmakta olan bir tehdidin, bilinçaltımızda yarattığı korkudan bağımsız olarak, fütüristik ve distopik bir karanlık çağ filmi izlemekten farksızdı olanlar.

Fakat her şey değişti; ta ki modern dünyanın süvarileri, egemen olduğu Avrupa kıtası sahanlığında aynı tehdidin muhattabı ve mücadelecisi olana kadar. Artık Corona Virüs bizim gerçekliğimizin parçası olmuştu. Çekik gözlülerin diyarından; beyaz tenli, renkli gözlülerin diyarına; sosyalist topraklardan, kapitalist topraklara transfer olmuştu. Artık ciddiye alınabilirdi. Bir film gerçekliği, yaşam deneyimi haline gelmişti. Fakat bazı şeyler yalnızca filmlerde gerçekleşirdi, nasıl oldu da hayatın, yaşamın bir parçası olabildi?

Biz bu kadar kırılgan mıydık gerçekten? O büyük insan deneyimi, nasıl olur da böyle bir şeyi yaşayabilirdi?

Oldukça tuhaf olmaya başladı her şey. Bilinçsizce arşınladığımız sokaklar boşalmaya başladı. Daha bir başka görmeye başladık insanları, durumları, geçmişi, geleceği. Takip ettiğimiz diziler, sabah programları anlamını yitirmeye başladı, daha bir başka bakar oldu gözler. Daha bir hissedilir, üzerine düşünülür oldu; ayrıştırılan, başkalaştırılan şeyler. Tüm bu farklılığın ve garipliğin ötesinde, insanlık kollektif olarak farkına varmaktadır ki, temelini oynak kütükler üzerine inşa etmiş olduğu insan gerçekliğinin stabilitesi, sert esecek rüzgarlara bağlı olmuştur. O pek güçlü gözüken büyük insan varlığı, ne kadar çabuk alev alır, yarattığı deneyimin külleri, ne kadar çabuk savrulur olmuştur etrafa. Peki biz bunun içerisinde nereye tutunuyoruz?

Nereden güç alıyoruz?

Varlığımızın devamlılığı nerededir, Varlığımızın hakikati nedir?

Corona soruyor ben değil. Ağzı yok ki konuşsun. Eylemleriyle konuşuyor işte. Bizim yapamadığımızı o yapıyor. Eyleme geçiyor. Artık insanlık olarak basmakalıp sözcüklere, niyet ve dileklere bel bağlamamamız gereken bir evredeyiz. Eylemlerimize bakmamız gerektiğini söylüyor Corona bize. Hemen; şimdi, şu anda.

Geçen gün biraz yürüyüş yapmak için dışarı çıktım. Cadde üzerinde ilerlerken kafamı kaldırdığımda belediyenin asmış olduğu, 2020 yılbaşı kutlamalarından kalmış, elektrik direklerine bağlanmış ışıklı yılbaşı süsleri gözüme çarptı.

Diyordu ki; 2020: BEREKET- HUZUR-MUTLULUK- SAĞLIK getirsin.

Bereket mi?

Zaten topallamakta olan dünya ekonomisi, Corona'nın amansız aparkatı ile çene altından bir darbe aldı. Bu baş dönmesi ile ne kadar süre ayakta kalır kimse bilmiyor.

Huzur mu? Zaten küresel çatışmaların içerisinde, huzur kırıntılarından açlık gidermeye çalışan insanlık, bu sefer Corona'nın sağ koltuk altından karaciğer üzerine indirdiği amansız bir yumruk ile yere serilmiş durumda. Kimse bilmiyor nefesini ne zaman geri kazanabileceğini. Mutluluk mu? Şaşkınlık altında olan bilinci; neyin gerçek, neyin yanılsama olduğunun bilinçsizliğinde, anlamdan yoksun bir koşturmaca içerisinde iken, Corona’nın sol göz üzerine indirdiği bir darbe ile ışığını kaybetmiş durumda. Sağlık mı? Yorumsuz…

İçi boş laflar ile umut yeşertmeye çalışmanın, bir amaca hizmet etmediğini gösteriyor bize Corona. Eylemleri bilgi ateşi ile kavrulmamış bir insan çağının, huzuru bulamayacağını anlatıyor bize Corona. İçi boş, ışıklı dileklerin değil, doğruluk için harekete geçmenin zamanıdır diyor bize Corona. Sözlerinin, umutlarının, kalbinin içerisini, eylemlerinle doldur diyor bize Corona. Uyanmalı insanlık, uyanmalı insan!




 
 
 

Yorumlar


© 2016 by Arda Kocas. All rights reserved

bottom of page