top of page

Aldatma Oyunu

İnsanın gerçeği görmemek ve onu deneyimlememek için türlü taktikleri, türlü çabaları vardır. Söze gelince herkes 'gerçeği istiyorum' der. Kimse bir aldatılmanın, bir yalanın, bir sahteliğin parçası olmak istemez. Fakat genelde olduğu gibi teori pratik ile örtüşmez, ve bir bakarız ki tüm insanlık bir aldatma ve aldatılma oyununun katılımcısı, bir yalanın ve sahteliğin parçası olmuş. Bu sebepten her ne kadar herkes 'gerçeği istiyorum' söylevinde tat bulsa da, aslen pek az kişi gerçeğin ağırlığını kaldırmaya hazır veya yakındır. Çünkü bir kere yoldan çıkmış ve gerçekten uzaklaşmış kişi için gerçek, belli bir ağırlıkla, yüzleşilmesi gereken kimliksel, ilişkisel ve amaçsal gerçeklerle birlikte gelir. Buna tanıklık etmeye başladığı zamansa kişi, yüksek bir sorumluluk alanına, ancak samimiyet duruşuyla sonuç verebilecek bir içsel hesaplaşma sahasına giriş yapıyor olduğunu farkederek varoluştaki en hızlı U-dönüşlerinden birini gerçekleştirir. Çünkü kim gerçekte değişime hazırdır? Evet, 5 liranı 5 milyon lirayla, 5 m2 evini 500m2 evle, tüm hastalıklarını da şifa ışığı ile dönüştüreceğiz desek herkes değişimi ister. Fakat yüzleşme, hesaplaşma, efor ve gayret gibi kavramlar denkleme dahil olduğu zaman kimse gönüllü olmaz. Süreç olmadan sonuç, efor olmadan başarı isteriz. Eğer bu bize sağlanamıyorsa, o zaman süreç tatlı, efor da sıkıntılı olmasın isteriz. Dolayısıyla biz hep isteriz, fakat vermeyiz. İşte bu, insanın tümörleşmiş, hem kendisini, hem de dünyayı zehirleyen, menfaat ve arzu denizinde kaybolmuş dünyevi benliği, maddesel kimlikleşmesidir. Bu kimlikleşme kırılmadan da; kaçış yüzleşmeye, yargılama öz-analize, menfaat hizmete dönüşmeden de insan için ne bir huzur, ne bir mutluluk, ne de bir başarı olacaktır. Sadece öyle sanacaktır.

 

bottom of page