top of page

Aydınlanmayı Sahiplenmek

Maddiyatta değil maneviyatta büyümek isteyen her birey için, sahiplenmeme kavramı yaşamının temel yaklaşım ve pratiklerinden birini oluşturur. Kişiyi maddesel varoluşun esareti altına sokan ve kendi varlığından uzaklaştıran dünyevi sahiplenmeler ne kadar çok ise, o kadar hatalı kimlikleşmeye, yola engel teşkil eden zihinsel dalgalanmalara, ve bizi yolumuzdan uzaklaştıran dünyevi inanç ve amaçlara sahip olduğumuz anlamına gelir. Bu sahiplenmelerden ve hatalı kimlikleşmelerden feragat edip sıyrılmak, onlara karşı nihai ilişiksizlik noktasına gelebilme sürecinde başarıya ulaşmak, dünya insanının anlayışına sığabilmesi mümkün olmayan bir yoga pratiğidir. Bu sebepten yogi için bu süreç; sürekli ayırt edicilik doğasında yaşamasının elzem olduğu, aksi takdirde arzu ve cehalet formlarının rahatsız ediciliği altında bilgiden, aydınlanmadan ve belirli idrak seviyelerinden düştüğü bir dinamiğe dönüşür. Dolayısıyla sahiplenmeme olgusunun, bu maneviyat yolculuğunun temel pratiklerinden biri olduğu gibi, sahiplenme olgusu da aynı şekilde bu yolculuğun temel pratiklerinden biridir. Yogi’nin kendi öz-varlığı ile buluşabilmesi, yani kurmuş olduğu ‘yoga bağlantısını’ süreklilik doğasına taşıyabilmesi, ancak içinde büyümüş olduğu ruhsal inanç ve amaçlarda yerleşik olabilmesine, yani onları sürekli olarak sahiplenebilmesine bağlıdır. İşte bu noktada, ‘Ben kimim?’ sorusunun odağında olan varlığın kim olduğu, yani Öz-Benlik bilgisi hususu, yogi için artık bir sorgulama değil, bir sahiplenme konusudur. Ancak süptil ayırt ediciliğin sürekliliği altında ulaşılabilen bu nihai sahiplenmenin karşılığı, ruhsal kimlikleşme, Aydınlanmadır.

 

bottom of page