top of page

Doyuma Ulaşma İsteği

  • Arda Koçaş (Kamalanathananda)
  • 8 Ağu 2023
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 5 Haz

İnsanoğlunun en habis tümörü nedir sorusuna, modern dünyanın farklı sahaları, farklı cevaplar verir. Fakat eğer sözü yoga bilimine verirsek cevap; 'insanın doyuma ulaşma niteliğinden yoksun olan doyuma ulaşma isteği' olur. En amansız ve acımasız düşman, doyuma ulaşmayan düşmandır öyle değil mi? Düşünün ki, bir dağa tırmanıyoruz, fakat dağın bir sonu yok. Bir suya dalıyoruz, fakat suyun dibi yok. Size zarar vermek isteyen bir düşmanınız var, fakat duyduğu kinin bir sonu, zarar verme kapasitesinin bir sınırı yok. Duyularımız bu dünyaya açılan kapılarımızdır. Bir bölümü ile dünyanın bilgi sahasıyla etkileşime girer, bir diğer bölümü ile onun hareket sahasında aksiyon alırız. İşte bu sebepten yogik yolun ilk uyanışı, kişinin duyusal esareti üzerindendir. Duyuları aracılığıyla, nasıl dünyanın ve arzularının kölesi olmuş olduğunu fark eder. Onları kontrol etme çabası, beraberinde zihin ile tanışıklığı getirir. Duyusal uyarımlar ile, zihinsel dalgalanmaların ilişkisini görmeye ve tanımaya başlar. Bu noktada fark eder ki, bu öyle kitaptan okumakla, kıyafet değiştirmekle, istifa verip inzivaya gitmekle tamamlanabilinecek bir yol değildir; tam bir adanma, tam bir bağlılık ister. Farkına varır ki, yola emilim dışsal kararlar ile değil, içsel kararlar ile gerçekleşir. İşte bu kararları almak hususunda cesur ve yürekli olanlara, dünyanın yer çekimlerine göğüs gerip, amacında odaklı kalanlara, zihinden daha süptil olan, zihinden daha nitelikli ve üstün bir alan kendini gösterir. Kişi yogik yolun temelini oluşturan, tüm ayırt ediciliğin kaynağı ile, akıl fakültesi ile tanışır. Bu tanışıklık akademik yıllarınınkinden, onun tez ve doktora dönemlerininkinden çok daha farklıdır. Akıl dışarıya değil, içeriye dönmeye başlar. Olguların süptil doğası ile birlikte, süptil ayırt edicilik kendini göstermeye başlar. İçeriye dönüşte nitelik kazanan akıl, bu sefer kendisinden de daha üstün bir alanın sonsuz ve sınırsız doğası ile karşılaşır. Burada dünyanın ısrarcı yer çekimine direnip, ruhsal varoluş akışına teslim olan kişiler, aklın maddesel doğadan, ilahi doğaya geçiş sürecine tanıklık ederler. Ne zamana kadar? Ta ki aklın saflığı, ebedi Öz’ün saflığını gösterebilecek noktaya gelinceye kadar. Bakarak doyuma ulaşmak istiyoruz. Duyarak doyuma ulaşmak istiyoruz. Tadarak doyuma ulaşmak istiyoruz. Koklayarak ve dokunarak doyuma ulaşmak istiyoruz. Ayaklarımızla harekete geçip, ellerimizle kavramak ve sahip olmak istiyoruz. Hiçbir mevki, hiçbir statü, hiçbir yüceltme bize yetmiyor. Hiçbir şey bize öz değerimizi kazandıramıyor, hiçbir şey tamamlanmışlığa vardıramıyor. Sadece daha fazla ve daha fazla istiyoruz. Tekrarlardan medet umuyor, tekrarlar bizi tatmin etmedikçe dozu ve seçenekleri arttırıyoruz. Ve sonunda, ölüm ile nitelenmiş olan varoluş döngüsünün sonsuz yolculuğunda, yükselen ve alçalan dalgalardan şuurumuzu yitirdiğimiz bir zaman an’ında; bir kavrayışa, o kavrayıştan doğan bir hisse, ve ancak o hissin sonucunda gelebilen bir karara varıyoruz. Sonu gelmez doyuma ulaşma çabamızın, aslen tüm acılarımızın tohumu olduğu kavrayışına, bu kavrayıştan doğan bir ‘yeter hissine’, ve o hissin sonucu olarak, her zaman kalbimizde gömülü durumda olan, fakat körleşmiş olan zihnimizde ve aklımızda ürün veremeyen, Yüce Amaca ulaşma kararına varıyoruz.


 
 
 

Yorumlar


© 2016 by Arda Kocas. All rights reserved

bottom of page